Ameliyatlar - Prof. Dr. Şenol Polat


Kronik veya iyileşmeyen yara nedir?

Yara, kişinin kendi vücudu ile ilgili veya dışarıdan kaynaklanan bir soruna bağlı olarak gelişen, doku bütünlüğünün ve işlevinin bozulması durumudur. Yara iyileşmesi, o doku bütünlüğünün ve işlevinin tekrar kazanılmasıdır. Bu tamir her zaman tam olarak gerçekleşmez. Yara iyileşmesi birbiri içine geçmiş, ardışık basamaklar şeklinde gerçekleşen karmaşık bir süreçtir. Bu sürecin herhangi bir aşamasında takılı kalmış yaralara kronik veya iyileşmeyen yara denir. Genelde 6-8 hafta geçmesine rağmen iyileşmeyen veya 4 hafta sonunda hiç iyileşme belirtisi göstermeyen yaralar kronik yara olarak adlandırılırlar. 

 

 Kronik Yara Sebepleri

1. Şeker yarası (diyabetik ayak yarası)

2. Yatak yaraları (bası yarası/ülseri)

3. Atar damar tıkanıklıklarına bağlı yaralar

4. Toplar damar bozukluğuna bağlı yaralar (varise bağlı yaralar)

5. Piyoderma gangrenosum

6. Romatolojik hastalıklara bağlı yaralar

7. Kanserlere bağlı yaralar

8. Cerrahi operasyon veya kaza sonrası iyileşmeyen yaralar



Bacak yarası (ülseri) nedir?

İyileşmeyen (kronik) yaraların en sık görüldüğü yerlerin başında bacaklar gelir. Her türlü tedaviye rağmen 4-6 hafta içinde iyileşmeyen bacak yarasında, altta yatan sebebin araştırılıp bulunması ve tedavinin bu sebebe yönelik planlanması şarttır.

 

Bacak yaraları veya ülserleri sıklıkla dolaşım bozukluklarına bağlı gelişir. Bacaklarımızda 3 tip dolaşım sistemi ve bunlara ait damar yapıları vardır. Bu damar sistemlerindeki bozukluklar, geçmeyen yaralara yol açabilir. Bu damar sistemleri şunlardır:

 

1. Temiz kan (oksijen ve besin içeriğinden zengin kan) taşıyan atar damarlar (arterler)

2. Pis kan (taşıdığı oksijen ve besini dokulara vermiş, dokulardan da karbondioksit ve atık ürünleri almış kan) taşıyan toplar damarlar (venler)

3. Proteinden zengin ve vücudun yabancı organizma ve mikroplarla savaşmasında rol alan hücreleri taşıyan ak kan damarları (lenf damarları)

Bu damarların herhangi birinde oluşacak bir rahatsızlık, bacaklarda yara açılmasına veya açılan yaraların kapanmamasına yol açabilir. Bazı hastalarda bu damar sistemlerinin birkaçında aynı anda bozukluk olabilir ve bu bozuklukların tümü giderilemezse yaraları iyileştirmek genelde mümkün olmaz. Bu yaralara mikst (karışık) ülser denir.

 

Atar damar hastalıklarına bağlı gelişen bacak yaraları veya ülserleri nelerdir?

Organlarımıza, bacak ve kol gibi uzuvlarımıza temiz kan taşıyan atar damarların hastalıklarında; bu atar damarlar temiz kan ulaştırma görevinde kesintiye uğrar veya yetersiz kalırlar. Bu durumda hedef organda yaralar gelişir ya da organda hali hazırda var olan yaralar iyileşemez. Eğer kan akımındaki yetersizlik, dokunun yaşaması için gerekli besin ve oksijeni sağlamaya yetmezse hedef doku canlılığını kaybeder ve ölür. Buna bağlı olarak cilt ve cilt altı dokular kendini tamir edemez ve iyileşmeyen yaralar oluşur.

 

Hangi hastalıklarda atar damar tıkanıklığı gelişir?

Şeker hastalığı (diyabet), damar sertliği (aterosikleroz) ve Burger hastalığı gibi atar damarların iltihabi hastalıklarında (vaskülit) atar damar daralması veya tıkanıklıkları görülebilir.

 

Atar damar tıkanıklıklarına bağlı yaralar nasıl tedavi edilir?

Atar damar tıkanıklıklarına bağlı yaraların tedavisinde temel olan, yaranın temiz kan ile kanlandırılmasının sağlanmasıdır. Kanlandırılma 2 şekilde sağlanır, açık ameliyat ile ya da kapalı anjiyografik işlemler ile. Açık ameliyatta, hastanın kendi vücudundan bir toplar damar alarak veya suni damar kullanarak kanlanmayan bölgeye bypass ile temiz kan ulaştırılır. Anjiyografik yöntemlerde, balon, stent, ilaç kaplı balon veya ilaç kaplı stent ile tıkalı damarın açılması gerçekleştirilir. Günümüzde teknolojinin ve yöntemlerin gelişmesine paralel olarak anjiyografik metotlar daha sık olarak uygulanır hale gelmiştir ve iyi merkezlerde başarı oranı çok yüksektir.

 

Şeker yarası (diyabetik ayak yarası) neden oluşur?

Diyabetli hastalarda (şeker hastalarında) ayak yaraları çok sık karşılaşılan ve önemli bir problemdir. Yapılan çalışmalara göre, şeker hastalarının yaklaşık %15'inde hayatlarının bir döneminde ayak yarası gelişir. Türkiye nüfusunun 70 milyon olarak hesaplandığı çalışmalarda, yaklaşık 10-11 milyon şeker hastası olduğu varsayılıyor. Bu da demektir ki 1-1,5 milyon şeker hastası, hayatlarının bir döneminde bu yara ile uğraşmak zorunda kalacaktır. Bu yaraların en kötü sonucu ise, uzuv kesilmesi yani ampütasyondur. Yapılan çalışmalar, şeker hastalarının şeker hastası olmayan nüfusa göre 15 kat daha fazla ampütasyona maruz kaldığını gösteriyor. Uzvu kesilen hastaların yarısının 2 yıl içinde diğer uzuvlarını da kaybetmeleri, 4 yıl içinde de hayatlarını kaybetmeleri öngörülür. Bu sebepten ötürü şeker hastalığı ve şeker hastalığına bağlı yaraların tedavisi diğer hastalıklara göre çok daha ciddiye alınmalıdır.

 

Şeker hastasında yaranın gelişiminde 2 temel bozukluk rol oynar. Bunlardan birincisi ve en önemlisi nöropati denilen sinir tahribatı, diğeri ise vaskülopati yani damar tahribatıdır. Hastada motor nöropati, ayakta bulunan kasların zafiyetine ve erimesine, duyu nöropatisi ağrı duyusunun kaybına ve otonom nöropati de ayaklarda kuruluğa yol açarak ayakta basma kusuruna, acı hissedilememesine ve yaranın açılmasının daha kolay olduğu kuru, nasırlı bir cilde yol açar. Hasta, ayağında çıkan nasırı ve nasıra bağlı açılan yaranın acısını hissedemez. Yara mikrop kapar ve ayağın iç kısımlarına doğru büyüyerek ilerler. En sonunda dışarı doğru akıntı olduğu zaman hasta yarayı fark eder ama bu aşamada yara uzvu tehdit eder boyutlara çoktan ulaşmıştır ve tedavisi güçleşmiştir. Bu sebepten ötürü şeker hastasında, yara açılmadan önlemini almak esas tedaviyi oluşturur. Böylesine önemli bir hastalığı ucuz ve kolay metotlarla atlatabilmek ancak deneyimli bir yara bakımcının takibinde, hastayı bilgilendirerek olur.

 

3 aylık şeker takibi (hemoglobin A1C) ile düzenli şeker takibi, hasta ve/veya hasta yakını tarafından yapılan düzenli ayak muayenesi, hastanın ayak anatomisine uygun olarak yapılmış tabanlık ve ayakkabı kullanımı, hijyen kurallarına uyulması ve sorun olmayan hastaların 6 ayda bir uzman tarafından ayak muayenesinin yapılması, yara açılmasını önlemede alınacak tedbirlerin başında gelir.

 

Vaskülite bağlı yaralar nasıl tedavi edilir?

Bir takım romatizmal hastalıklara, aynı zamanda damar sistemleri rahatsızlıkları da eşlik edebilir. Bu damar hastalıklarına damarların iltihabı (vaskülit) denir. Vasküliti olan hastalarda, bacaklarda yaralar veya cilt rahatsızlıkları görülebilir. Vaskülitlerin tanısı, hastanın ayrıntılı hikayesi, muayenesi, kan tahlili ve yaradan alınan deri ve deri altı örneği (biyopsi) ile konur. İnatçı vakalarda kortikosteroid tedavisi kullanılır. Bu yaraların tedavisi, uzman bir ekip ve uzun süre gerektirir.

 

Toplar damar hastalıklarına bağlı ülserler veya varis yaraları nasıl oluşur?

Oksijenini kaybetmiş ve oluşan atık ürünleri taşıyan pis kanı, bacaklardan alıp kalbe götüren damarlara toplar damar veya ven denir. Bu damarların içinde, tek yöne doğru açılıp kapanan kapakçıklar bulunur. Bu kapakçıklar sayesinde kan, ayaklardan kalbe doğru olan yolculuğunda daima aşağıdan yukarı doğru yani yer çekimine karşı bir yol izler, geriye kaçmaz. Derin ven trombozu denilen toplar damar tıkanıklığında, doğum sonrasında, sürekli ayakta kalınan veya oturarak yapılan işlerde, obezite veya kanserlerde, genetik veya doğumsal rahatsızlıklar sebebiyle ya da bir takım enfeksiyonlar sonrasında bu kapakçıkların yapısı bozulur ve tam kapanamaz hale gelirler. Bir süre sonra kanın bir kısmı kalbe doğru çıkamaz ve ayaklarda göllenir hale gelir. Toplar damarlar, bu göllenmeye bağlı olarak balon gibi şişerek genişlerler ve normal şekillerini kaybederek varis halini alırlar. Hastalık devam ettikçe, artan damar içi basınca bağlı olarak kılcal seviyede damar çatlakları oluşur. Bu çatlaklardan cilt altına kan sızar ve kana kırmızı rengini veren hemosiderin cilt altında birikir. Bu birikime bağlı uzun süredir varisi olan hastaların bacaklarında, kahverengiye çalan renk değişimleri görülür. Gerek bacağın ödemi, gerekse cilt altında biriken bu maddeye bağlı olarak ciltte beslenme bozukluğu gelişir. Herhangi bir yaralanma veya inatçı kaşıntılara bağlı kaşıma sonucu, deride bütünlük kaybolabilir ve yara açılabilir. Yine aynı mekanizmalara bağlı olarak açılan yaralar kolay iyileşmeyebilir ve zamanla enfekte olup daha da büyüyebilirler.

 

Varis yaralarının tedavisi nasıldır?

Herhangi bir yaranın tedavisinde başarılı olabilmek için öncelikle yaranın ne tip bir yara olduğunu tespit etmek ve yaranın oluşumuna yol açan sebepleri ortadan kaldırmak gerekir. Varis yaralarında (veya venöz ülserlerde) yaranın oluşum mekanizmasını terse çevirmek gerekir. Öncelikle, bacaktaki kanın geri kaçışına bağlı oluşan ödemi azaltacak tedaviler uygulamak gerekir. Bu tedavilerin yanında, pansuman yaparak yara temiz tutulmalı ve oluşan akıntı ortamdan uzaklaştırılmalıdır, ayrıca yara çevresi cildinin bakımı da ihmal edilmemelidir. Bacaktaki ödemi azaltmak için aşağıdaki uygulamalar yapılır:

 

1. Varis ameliyatı

Lazer ya da radyofrekans ile ablasyon, açık cerrahi veya yapıştırıcılar ile, varisli damarın iptali veya ortadan kaldırılması işlemidir. Bu işlemlerin yapılabilmesi için belli ana kriterler vardır. Bahsi geçen damarın çapının ve kaçak derecesinin belli bir seviyenin üzerinde olması ve derin toplar damarların tıkanıklık geçirmemesi bu kriterlerin başındadır.

 

Varis yarası olan hasta yara tedavisinin herhangi bir aşamasında operasyon olabilir; ancak tercih edilen, operasyon anında yaranın enfeksiyonlu olmamasıdır.

Varis operasyonu olmuş hastada yara tekrar edebilir. Varis yarası olan ama ameliyat olmamış hastaların yarısında, yara tamamen kapanmış olsa bile 2 yıl içinde tekrar edebilir. Halbuki eğer hasta operasyon geçirmiş ise ancak 4 hastanın 1'inde yara 2 yıl içinde tekrar eder. Bu da riskte yarı yarıya azalma demektir.

 

2. Elastik bandaj ile sargı uygulaması

Yara üstüne özel pansumanlar uygulanır ve sonra bacaklar 2 veya 4 kat sargı ile sarılır. Yaranın akıntı durumuna ve cildin ihtiyacına göre, haftada en az 2 defa uzman kişiler tarafından bu işlem tekrarlanır.

 

3. Varis çorabı giyilmesi

Eğer sargı uygulama ihtimali yoksa veya yara belli küçüklüğe ulaşmışsa varis yarasının üzerine pansuman uygulayıp, hastaya yüksek basınçlı, iki kat çoraptan oluşan ülser varis çorabı giydirilebilir.

 

4. Aralıklı pnömotik kompresyon uygulayan cihaz kullanımı

Bu cihaz hava dolu yastıkçıklardan oluşur. Cihaz bacağın etrafına geçirilir ve uzman tarafından önceden belirlenmiş bir sıklıkta ve basınçta cihaz çalıştırılır. Bu yastıkçıklar şişip indikçe bacağı sıkıştırıp gevşetirler ve bacağın altında göllenmiş kanın kalbe doğru yönlendirilmesi sağlarlar.

 

5. Hasta tarafından uygulanan hazır bandaj sistemleri

Ülkemize yeni gelen ve henüz yaygınlaşmamış bu sistemlerde, hastanın bacak ölçüsüne göre verilen ve standart basınç uygulayan kendinden yapışkanlı bandajlar kullanılır. Bu sistem, hastaya her gün pansuman imkanı sağladığından, hasta ve doktor için konforlu bir tedavi şekli sunar.

 

Lenf damarlarına ait hastalıklara (lenfödeme) bağlı yaralar nasıl tedavi edilir?

Vücudun yabancı organizmalar ile olan mücadelesinde görevli hücreleri ve proteinden zengin lenf sıvısını taşıyan damarlar ak kan (lenf) damarlarıdır. Tüm vücudumuzda yaygın olarak bulunan bu çok ince yapıdaki damarların herhangi bir rahatsızlığa (kanser, enfeksiyon, yaralanma, ameliyat, radyoterapi gibi)  bağlı olarak zarar görmesi ve tıkanması sonrası, bu sıvı uzuvlardan toplanamaz ve uzuv şişmeye başlar. Bu şişlik kalıcıdır ve ilerleyicidir. Önlem alınmazsa hastanın hareketleri bir süre sonra zorlaşır ve şiş olan uzuvda cilt beslenmesinin bozulmasına bağlı yaralar açılır. Temel tedavisi, bu şişliğin azaltılması ve cildin bakımıdır. Varis yaralarında uygulanan tedaviler ve uzman kişiler tarafından yapılan lenf masajı, şişliğin azaltılmasında etkendir.

 

Bacak yaralarında (ülserlerde) yapılan diğer tedaviler nelerdir?

Yara, sebebine ve durumuna göre farklı şekillerde ele alınmalı ve tedavi edilmelidir. Yaranın yeri, süresi, enfekte olup olmaması, derinliği ve büyüklüğü, akıntısının miktarı, kokusu, rengi ve tabii ki hastaya ait özellikler, yaraya uygulanacak tedavinin belirlenmesinde önemlidir. Bacak yaralarında kullanılan tedaviler şunlardır:

 

1. Hiperbarik oksijen tedavisi

Hastaya kapalı bir basınç odasında yüksek basınçlı oksijen solutulur. Bu solunan oksijen, hastanın dolaşımına karışarak dokulara kan yoluyla ulaşır ve yaranın daha fazla oksijenlenmesini sağlar. Ülkemizde, yılda 2 defa rapor ile SGK tarafından ödenen, etkili bir yardımcı tedavi yöntemidir.

 

2. Ozon tedavisi 

Vücutta çok farklı iyileşme mekanizmalarına etki eden ozon gazı, hem kana direkt verilerek hem de yara bölgesinin üzerine uygulanarak yara tedavisinde kullanılır. 

 

3. Vakum asiste kapama tedavisi (VAK Tedavisi)

Yara üstüne, hava ve su geçirmeyen yapışkan örtüler ile bir sünger kapatılır. Bu sünger, kapalı hortum sistemi ile elektrikli bir pompaya bağlanır. Bu pompa yardımıyla, yaradan emilen akıntılar bir haznede toplanır ve yaradan uzaklaştırılır. Bu çok etkili bir tedavi yöntemidir. Ayrıca hastaya daha az, ağrısız ve estetik pansuman imkanı verir. Yaranın temiz ve kokusuz kalması sağlanır. Yara iyileşme süresi kısalır. Son birkaç yılda bu tedavi daha da geliştirilmiş ve sisteme yarayı yıkama özelliği de eklenmiştir. Bu yıkamalı VAK sistemi özellikle akıntılı ve enfeksiyonu olan yaralarda daha da etkilidir. Tedavi, hastanede uygulandığı zaman SGK tarafından karşılanır.

 

4. Larva tedavisi (kurtçuk tedavisi)

Bu tedavide, dünyada sadece 4 tip kara sineğin kurtçukları kullanılır. Steril şartlarda üretilen bu kurtçuklar yara üzerine konulur ve 3 gün orada bırakılır. 3 gün boyunca bu larvalar ağızlarından çıkardıkları salgı ile yaranın üzerindeki ölü ve enfekte dokuları yumuşatarak yerler. Bu salgılar, bu ölü dokuları yumuşatıp erittikleri gibi farklı yollar ve mekanizmalarla yaranın iyileşmesini de sağlarlar.

 

5. Lazer tedavisi

Yara bölgesine uygulanan lazer ışığı, hem enfeksiyona yol açan mikroorganizmaları öldürür hem de vücudumuzda bulunan, yaranın iyileşmesini sağlayan mekanizmaları uyarır. Böylece yaranın iyileşme süresini kısalır.

 

6. Büyüme hormonu tedavisi

Epidermal büyüme faktörü denilen, vücudumuzda birçok dokunun kendini yenilemesini ve büyümesini sağlayan bu hormon, hem yaranın üstüne topikal olarak hem de yaranın içine enjekte edilerek uygulanır. Her tür yarada etkilidir. Yaranın içine enjekte edilerek uygulanan formu (Heberprot-p) ülkemize Küba'dan ithal edilir ve şeker hastaları için tüm tedavi SGK tarafından karşılanır. Çok etkili bir tedavi yöntemidir ancak kanser öyküsü olan hastalara uygulanamaz.

 

7. Bal tedavisi

Yaraya bal uygulaması, belki de insanoğlunun kullandığı ilk yara tedavi biçimidir. Balın içinde bulunan çeşitli enzimler ve maddeler yarayı temiz tutarken, yaranın ihtiyacı olan nemliliği de sağlar ve yara iyileşmesini arttırır. Bazı bal türlerinin yaraları daha fazla iyileştirebildikleri bilinmektedir. Yara tedavisinde, tıbbi kullanım formuna sahip bal çeşidi kullanılır.

 

Gangren (kangren) nedir? Ampütasyon nedir?

Bacak, kol, el ve ayak parmaklarına yeterli miktarda oksijen ve besinden zengin temiz kan gitmezse, geri dönüşümü olmayan doku ölümüne yani gangrene (kangren) sebep olur. Gangren gelişen ve canlılığını kaybeden dokuların en kısa zamanda vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Gangren gelişmiş parmak, bacak ve kol gibi uzuvların, ameliyat ile kesilmesine ampütasyon denir. Ampütasyon yara tedavisinde en son tercih edilen seçenek olmalıdır ama bazı geç kalınmış durumlarda ve hastalarda ampütasyon ile uzvun kesilmesi, hasta için en sağlıklı ve en doğru tercih olabilir. Özellikle yarası enfekte (mikrop kapmış) hastalarda enfeksiyonun vücuda yayılmasını engelleyerek hastanın hayatını kurtarmak için veya gangrene bağlı aşırı miktarda doku ölümü oluşmuş uzuvlu hastanın geri kalan sağlıklı doku ile yaşayabilmesini sağlamak için ampütasyon yapılması hasta için en doğru tedavi olabilir.



DİYABETİK AYAK YARASI (ŞEKER YARASI)

Diyabetli hastalarda (şeker hastalarında) ayak yaraları çok sık karşılaşılan ve önemli bir problemdir. Yapılan çalışmalar gösteriyor ki, şeker hastalarının %10-15'i hayatlarının bir döneminde ayak yarası problemi yaşıyorlar. Türkiye nüfusunun 70 milyon olarak hesaplandığı çalışmalarda, yaklaşık 10-11 milyon şeker hastası olduğu varsayılıyor. Bu da demektir ki 1-1,5 milyon şeker hastası, hayatlarının bir döneminde bu yara ile uğraşmak zorunda olacak. Ve öngörülen odur ki, bu hastaların bir kısmı bu yaralara bağlı olarak, uzuv kesilmesine yani ampütasyona maruz kalacaklardır. Yapılan çalışmalar, şeker hastalarının hasta olmayan nüfusa oranla 15 kat daha fazla sayıda ampütasyona maruz kaldıklarını gösteriyor. Uzvu kesilen hastaların yarısının, 2 yıl içinde diğer uzuvlarını da kaybetmeleri, 4 yıl içindeyse de hayatlarını kaybetmeleri öngörülüyor. Bu sebepten ötürü şeker hastalığı ve şeker hastalığına bağlı yaraların tedavisi diğer hastalıklara göre daha da ciddiye alınmalıdır.

Şeker hastasında yaranın gelişiminde 2 temel bozukluk rol oynar. Bunlardan birincisi ve en önemlisi nöropati denilen sinir tahribatı, diğeri ise vaskülopati yani damar tahribatıdır. Hastada motor nöropati, ayakta bulunan kasların zafiyetine ve erimesine, duyu nöropatisi ağrı duyusunun kaybına ve otonom nöropati de ayaklarda kuruluğa yol açarak ayakta basma kusuruna, acı hissedilememesine ve yaranın açılmasının daha kolay olduğu kuru, nasırlı bir cilde yol açar. Hasta, ayağında çıkan nasırı ve nasıra bağlı açılan yaranın acısını hissedemez. Yara mikrop kapar ve ayağın iç kısımlarına doğru büyüyerek ilerler. En sonunda dışarı doğru akıntı olduğu zaman hasta yarayı fark eder ama bu aşamada yara uzvu tehdit eder boyutlara çoktan ulaşmıştır ve tedavisi güçleşmiştir. Bu sebepten ötürü şeker hastasında, yara açılmadan önlemini almak esas tedaviyi oluşturur. Böylesine önemli bir hastalığı ucuz ve kolay metotlarla atlatabilmek ancak deneyimli bir yara bakımcının takibinde, hastayı bilgilendirerek olur.

3 aylık şeker takibi (hemoglobin A1C) ile düzenli şeker takibi, hasta ve/veya hasta yakını tarafından yapılan düzenli ayak muayenesi, hastanın ayak anatomisine uygun olarak yapılmış tabanlık ve ayakkabı kullanımı, hijyen kurallarına uyulması ve sorun olmayan hastaların 6 ayda bir uzman tarafından ayak muayenesinin yapılması, yara açılmasını önlemede alınacak tedbirlerin başında gelir.



MODERN YARA BAKIM ÜRÜNLERİ

Günümüzde birçok farklı yara tipinde kullanılabilen çok sayıda ve özellikte yara bakım ürünleri mevcuttur. Birçok yara eski yöntemlerle tedavi edilebilse de, bu modern yara bakım ürünleri ile hem bu iyileşme süresi kısaltılabilir hem de hasta konforu arttırılabilir. Tedavinin süresi ve tedavi boyunca karşılaşılabilen yan etkiler ve bu yan etkilerin yarattığı ek maliyetler de hesaplanınca (enfeksiyon gibi), sanıldığın aksine bu modern yara bakım ürünlerinin maliyetinin yüksek olmadığı görülür. Bu ürünler yara iyileşme sürecinde eksik olan basamakları tamamlar, yaranın iyileşme sürecinde takıldığı noktadan ileri doğru gitmesine yardımcı olur ve iyileşmeyi hızlandırır.

 

Yara bakım ürünlerinin faydaları:

1.Akıntı ve kokunun kontrolü, önlenmesi

2.Enfeksiyonun giderilmesi ve önlenmesi

3.Hızlı iyileşme sağlanması

4.Kozmetik olarak daha düzgün iyileşme sağlanması

5.Yaraya nemli ortamın sağlanması 

6.Ağrının azalması

7.Yarayı kapatarak görsel olarak hastanın rahatlatılması

 

Yara bakım ürününün seçimi:

Modern yara bakım ürünleri arasında her yaraya uygun tek bir ürün yoktur. Yaranın durumu, akıntısının miktarı, kokusu, yeri, sebebi, hastanın yaşı, genel durumu, ekonomik durumu, yaranın hikayesi vb. birçok sebebe bağlı olarak, kullanılacak ürün değişiklik gösterir. Bu seçim profesyonel yara bakımcı tarafından yapılır.

Kullanılan malzemeler arasında filmler, hidrojeller, hidrokolloidler, köpükler, aljinatlar, gümüş gibi antibakteriyel ürünler, kollajenler, ballı ürünler, büyüme hormonu içeren ürünler veya iğneler, enzimatik debridman yapan ürünler, enfeksiyonun yaraya girişini önleyen veya yeni yara açılmasını önleyen bariyer kremler, 2'li veya 4'lü bandaj uygulamaları sayılabilir.

 

Yukarıda sayılan pasif kapama ürünleri dışında aktif kapama sistemleri ve uygulamalar da mevcuttur. Bunlar arasında en sık kullanılanlar, hiperbarik oksijen tedavisi ve topikal negatif basınç veya vakum asiste kapamadır (VAK). Bunların dışında ozon tedavisi, lazer tedavisi, larva (kurtçuk) tedavisi, topikal oksijen tedavisi, elektrik stimülasyonu, ultrason tedavisi, kök hücre tedavisi ve jet-lavaj irigasyon sistemi tedaviler arasında sayılabilir.



Yatak yarası (bası yarası, basınç ülseri, dekübitüs ülseri, dekübit) nedir?

Uzun süre sırtüstü, yüzüstü veya yan yatma sonucunda kemik çıkıntıları gibi basıya açık bölgelerde, bu aralıksız veya uzun süreli basınca ve sürtünmeye bağlı oluşan yaralara yatak yarası denir. Bu bölgelerde deri ve deri altı doku gelişmektedir.

 

Yatak yarası kimlerde olur?

Genellikle yaşlı hastalarda görülmekle beraber yaşa bağlı olmayan çeşitli durumlardan ötürü uzun süre yatağa mahkum kalan kişilerde görülür. Nörolojik hastalıklar, beslenme bozukluğu, kanser tedavisi sebebiyle yatağa mahkum kalan, şeker hastalığı sebebiyle bağışıklık sistemi zayıflamış ve hareket edemeyen kişilerde, aşırı kilo sebebiyle hareket kısıtlılığından idrar ve büyük abdest kaçıran hastalarda gelişebilir.

 

Yatak yarası nasıl oluşur?

Sürekli yatar veya oturur durumdaki yatalak hastalarda, yatağa temas eden noktalarda, vücudun ağırlığına bağlı olarak kemik çıkıntıları ve yatak arasında sıkışan deri ve deri altı dokusunda kan dolaşımı sıkışır. Bunun sonucunda kan dolaşımı bozulur ve bu dokularda hasar oluşur. Bu hasar, önce sadece acı ve kızarıklık şeklinde olsa da, bu bası devam ettikçe artar ve sonunda ciltte yara açılır. Yatak içinde hareket ettikçe oluşan sürtünmelere bağlı cildin gerilmesi, cildin gereğinden fazla ıslak kalması ve hastalıklar esnasında oluşan ateş, yatak yaralarının gelişimini kolaylaştırır.

 

Yatak yaraları nerelerde oluşur?

Sıklıkla vücudun kemik çıkıntılarının olduğu yerlerde olduğu için otururken kuyruk sokumu, kalça, omuz başı, kürek kemikleri, dirsek, ayak topukta; sırt üstü yatarken yatağa değen yerler olan baş, omuz başı, kürek kemikleri, kuyruk sokumu, kalça, topuk ve dirseklerde; yan yatarken kafa, kulak, omuz, leğen kemiği çıkıntılarının üzerinde, diz yanında ve ayak bileği çıkıntılarında oluşmaktadır.

 

Yatak yaralarını önlemek için ne yapılmalı?

Yatak yarasını önlemek için, ilk olarak bası alan bölgelerdeki basıyı ve sürtünmeyi ortadan kaldırmak gerekir. Bunun için hastanın yataktaki hareketleri arttırılmalıdır. Bu hareketler hem kas erimesini ve eklem kireçlenmesini önleyecek, kan dolaşımını arttıracak hem de basının kesintiye uğramasını sağlayacaktır. Bunun dışında en önemli şey hastanın pozisyonunun sık değiştirilmesidir. Pozisyon değiştirme sıklığı 2 saatten daha uzun süreli olmamalıdır. Pozisyon değişikliği sürekli yapılmalı ve geceleri ara verilmemelidir. Pozisyon değişikliği yaparken hasta sürüklenmemeli ve çekilmemeli, tercihen hasta yerinden kaldırılarak yapılmalıdır.

 

Bunların dışında hastanın özellikle proteinden zengin beslenmesi, yeterli sıvı alması gerekmektedir. Hastanın cilt bakımı önemlidir. Cilt kuru veya aşırı ıslak olmamalıdır. Kuru cilt nemlendirici kremlerle nemlendirilmelidir. Islak cilt, silinerek değil havlu gibi yumuşak malzemelerle tamponlanmak suretiyle kurulanmalıdır.

Hasta bez kullanıyorsa, ıslaklığa maruz kalma ve dışkı ile temas nedeniyle bölgeye bariyer kremler kullanılmalıdır. Alkol içeren cilt bakım ürünleri kullanılmamalıdır. Hastanın yatağı mümkünse havalı veya köpük şilteli olmalıdır. Yatak örtüsünde oluşan katlar ve kırışıklıklar kontrol edilmeli ve önlenmelidir. Çarşaftaki küçük kırışıklıklar hem yeni bası noktaları oluşturacak hem de deride küçük yaralara yol açabilir bu sebeple hastanın yattığı çarşaflar gergin olmalıdır. Özellikle yan yatan hastada dizler gibi vücudun birbirine temas eden bölgeleri, kızarıklık açısından sık sık kontrol edilmelidir. Birbirine temas eden bölgelerin arasına yastık gibi teması ve basıyı azaltacak destek yüzeyler konulmalıdır. Hastanın idrar ve büyük abdest çıkışının kontrol altına alınması, enfeksiyon gelişimini önleyecektir. Cildin idrar ve dışkı ile temasının önlenmesine özellikle dikkat edilmelidir.

 

Yatak yarası tedavileri nelerdir?

Yatak yaralarının önlenmesi için alınan tedbirler esasen tedavinin de vazgeçilmez bir parçasıdır. Hasta hareketlerinin arttırılması, hastanın pozisyonunun sık değiştirilmesi, hastanın sıvı ve besi alımının düzenlenmesi (gerekirse mama ve vitamin takviyesi), havalı veya köpük şilteli yatak kullanımı, hastanın idrar ve dışkı temizliğinin etkili ve düzenli yapılması, yara etrafındaki sağlam cilde yeni yara açılmasını önleyecek bariyer krem kullanımı yara bakımının tümüdür.

 

Yara bakımında yaranın ve çevresinin temiz tutulması ve yara içindeki ölü dokuların temizlenip yaradan uzaklaştırılması esastır. Yara, uzman yara bakım personeli tarafından tarif edilen şekilde temizlenmeli ve yaranın pansumanları yapılmalıdır. Bu pansumanlar yaranın evresine bağlı olarak krem, ilaçlı sıvı, serum fizyolojik ile ıslak şekilde, modern yara bakım örtüleri ile veya vakum asiste kapama (vak) ile yapılabilir. Enfeksiyon bulguları varsa antibiyotik kullanılabilir. Çok sık olmamakla beraber, bazı vakalarda yara tümüyle çıkarıldıktan sonra rekonstrüktif cerrahi yöntemlerle (deri grefti, flep gibi) yara kapatılabilir.